28 Ekim 2012 Pazar

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı


Cumhuriyet Bayramı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet yönetimi ilan etmesi anısına her yıl 
29 Ekim günü Türkiye'de ve Kuzey Kıbrıs'ta kutlanan bir millî bayramdır. Alınan karar doğrultusunda, bu bayram 2012 yılında
 Montpellier; Fransa'da Cumhuriyet Night Out olarak kutlanılacaktır.
Cumhuriyet Bayramının kutlandığı ülkelerde 28 Ekim öğleden sonra ve 29 Ekim tam gün olmak üzere bir buçuk gün resmî tatildir. 
29 Ekimlerdestadyumlarda şenlikler yapılır, akşam ise geleneksel olarak fener alayları düzenlenir.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet'in Onuncu Yıl Kutlamalarının yapıldığı 29 Ekim 1933 tarihinde
 verdiği 10. Yıl Nutku'nda, bu günü en büyük bayram olarak nitelendirmiştir.
Dosya:Gazi1933.jpg


Osmanlı Devleti, hüküm sürdüğü 624 yılda 36 padişah tarafından yönetilmiştir.
Cumhuriyet öncesi  
Padişah, şah, kral, hakan, imparator, sultan gibi tek kişiye dayalı yönetim sistemine "mutlakiyet" adı verilmiştir. 
Mutlakiyet yönetiminde egemenlik kayıtsız şartsız , tek bir kişidedir.
Mutlakiyetle yönetilen ülkelerde ülkeyi yöneten kişiye yardımcı olması için meclis kurulurdu. Meclis üyeleri halkın isteklerini 
yöneticiye duyurur, yasa tasarısını hazırlardı. Bu yasa taslakları yönetici tarafından benimsendiğinde yasalaşırdı. Bu yönetim 
biçimi ise "meşrutiyet"tir. Meşrutiyette meclisin yetkileri sembolik düzeyde olabileceği gibi bir cumhuriyetteki kadar geniş de olabilir.
 Osmanlı Devletinde 1876 ve 1908 yıllarında olmak üzere iki kez meşrutiyet ilan edilmiştir.
İkinci Meşrutiyet'in ilanından 6 yıl sonra, 1914'te I. Dünya Savaşı başlamıştır. Dört yıl süren savaş, İttifak Devletleriyle birlikte olan 
Osmanlı İmparatorluğunun yenik sayılmasıyla sonuçlanmış ve Osmanlı toprakları İngiltere, Yunanistan, Fransa, İtalya gibi devletler
 tarafından işgal edilmeye başlamıştır.
Cumhuriyetin ilanı 
Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919'da Osmanlı hükümeti tarafından, bölgede düzeni sağlaması için devletinin bir gemisi ile
 Samsun'a gönderilmiştir. Ülkenin çoğu ilinde kongreler düzenlemiş ve "Tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir. 
Ülkeyi, yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır," ilkesiyle, yurdun her tarafından gelen ulus temsilcilerini 23 Nisan 1920 günü
 Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nde toplamıştır. Meclis Mustafa Kemal Paşa'yı 'Meclis Başkanı' seçmiştir. Mustafa Kemal 
Paşa'nın önderliğinde Büyük Millet Meclisi, Türk Kurtuluş Savaşı'nı başlatmıştır. Halk ve düzenli ordular düşman kuvvetlerine karşı savaş vermiş, omuz omuza mücadele etmiştir.
Kurtuluş Savaşının zaferle sonuçlanmasının ardından TBMM 1 Kasım 1922'de saltanatı kaldırmıştır. Padişah Vahdettin 'vatan haini' ilan edilmiş ve yurdu terk etmiştir.
24 Temmuz 1923 günü İsviçre’nin Lozan şehrindeki Lozan Üniversitesi'nde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileri ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan,Portekiz, Belçika, SSCB ve Yugoslavya temsilcileri Lozan Barış Antlaşmasını imzalamıştır. Bu antlaşma ile yeni bir devletin temelleri atılmıştır fakat devletin yönetim biçimi henüz belirlenmemiştir.
İkinci dönem Büyük Millet Meclisi, 11 Ağustos'ta ilk toplantısını yapmıştır ve 13 Ekim'de Ankara başkent ilan edilmiştir. Bu dönemde Atatürk egemenliğin ulusa dayandığı bir sistem olan cumhuriyet yönetiminin ilanı için hazırlıklar yapmaya başlamıştı. Atatürk 28 Ekim akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya'da yemeğe çağırmış ve "Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz," demiştir.
29 Ekim günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan "Cumhuriyet" önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne vermiştir. Meclis önergeyi kabul etmiştir ve böylece Türkiye Devletinin yeni yönetimi biçimi Cumhuriyet, yeni ismi "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" olarak belirlenmiştir. Atatürk, kurulan Türkiye Cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı olmuştur. Halk da Cumhuriyetin ilanını sevinç ve coşku ile karşılamıştır.
Cumhuriyette Atatürk'ün de söylediği gibi, egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. Ulus, kendini yönetme yetkisini, kendilerine temsil eden milletvekilleri aracılığı ile kullanır. Cumhuriyet yönetiminde, yurttaşın seçme ve seçilme hakkı vardır. Seçilen temsilciler, yasaları tasarlar ve yöneticileri ulus adına denetler. Ulus, seçimle yöneticileri seçebilir.
Bayram kabul edilmesi 29 Ekim 1923’te TBMM, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası)’nda yaptığı değişiklikle, devletin yönetim biçimini cumhuriyet olarak ilan etmiştir. Aynı gece bu ilan, atılan 101 pare top ile kutlanmıştır. 1924 yılında ise cumhuriyetin ilanı şenliklerle kutlanmıştır.
2 Şubat 1925'te, Hariciye Vekaleti(Dışişleri Bakanlığı)'nce düzenlenen bir kanun teklifinde 29 Ekim'in bayram olması önerilmiştir.[2] Bu teklif Meclis Anayasa Komisyonu tarafından incelenmiş ve 18 Nisan'da karara bağlanmıştır. 19 Nisan'da ise teklif TBMM tarafından kabul edilmiştir. 628 sayılı bu kanun ile 29 Ekim, 1925'ten itibaren ülke içinde ve dış temsilciliklerde bayram olarak kutlanmaya başlamıştır.[3]

Down Sendromu ve Ipad Uygulaması


Down Sendromu ve Ipad Uygulaması

Down sendromlu bireyler için ipad gibi taşınabilir aygıtları kullanarak yeni öğrenme yolları için uygulamalar geliştirilmiştir. Bu uygulamalar gün geçtikçe daha fazla yaygınlaşıyor ve dil desteği arttırılıyor.

Bilgisayar ile Down Sendromluların eğitimi büyük avantaj ve kolaylık sağlamaktadır. Down sendromluların öğrenme stillerine göre uygulama geliştirmek gerekir. Bunun için anlatacağım uygulama Birleşik Krallık, Avrupa ve ABD ile ortak yürütülen bir çalışma sonucuna göre geliştirilmiştir.

Uygulamanın temel amacı nesneleri tanımlamak ve saymayı öğretmektir. Dil ve okuma uygulaması ile nesneleri tanımlar ve yazısını görür. Bu da okuma yazma öğrenme hızının artmasına sebep olur.

Amerikan ve Alman, İtalyan ve İsveç İngiliz İngilizce, İspanyolca, Katalanca, Fransızca: Bu 8 dilde eşleşen resimler, yazılı ve sözlü kelimeleri içerir. Kullanıcılar kolaylıkla kelimeleri değiştirir ve başka bir dilde ses yeniden kaydedebilirsiniz. Kullanıcılar, aile üyeleri, arkadaş ve tanıdık objeler için daha fazla kelime, resimler ve sesler ekleyebilirsiniz çocuklarının ilgisini artırmak ve daha da geliştirebilirisiniz.
Felix Eğitim Uygulaması

Hafıza Oyunu: kullanıcı iki eşleşen kart yerini hatırlamaya çalışarak hem eğlenmek hem de hafızayı geliştirmeye yarar.

Eğlenceli Sayma: 1 ile 10 arasındaki sayıları saymak için teşvik ettirici bir oyundur. Her rakamda çıkan sesi duymak, rakama dokunmak ve rakamı görmek çocuğun ilgisini çeker.

İlgili Uygulamanın Tanıtım Videosu: http://www.youtube.com/watch?v=PK8BNT4rRwQ

Çalan Şarkı Ney Uygulaması


Çalan Şarkı Ney Uygulaması

Bir yerde bir çalan şarkı olur ve siz bunu hatırlamaya çalışırsınız ama hatırlayamazsınız veya bir yerde çalan şarkı olur kimin söylediğini merak ediyorsanız bu uygulama tam size göre.

Bu uygulamanın adı Shazam sitesine giderek uygulamayı indirebilirsiniz. Uygulamadan biraz bahsetmek gerekirse... Shazam uygulaması bir çok platformda çalışan bir uygulamadır.

Önce şarkıyı dinletirseniz uygulamaya daha sonra uygulama kendi veri tabanında bu şarkıyı arar ve bulduğunda size söyler. Bulunan şarkıyı Facebook'da paylaşabilir. Arkadaşlarınızın da şarkıyı dinlemelerini tavsiye edebilirsiniz.

Ücretsiz sürümü ve Pro sürümü var. Pro sürümünün avantajı çalan şarkının sözlerine, albüm resimlerini vs. görebiliyorsunuz.

Horlamadan Kurtulmanın 5 Yolu


Horlamadan Kurtulmanın 5 Yolu


Horlama şişmanlık, uyku apnesi, burun tıkanıklığı gibi çeşitli nedenlerden dolayı ortaya çıkabilir. Horlama sizi ve etrafınızdakilerin uykusunu bozabilir.
Horlamalar hangi nedenlerden olduğunu tespit edip ondan sonra çözün üretmek gerekir.

Horlamanın Nedenleri:

1. Horlama burun geçişiniz dar olduğunda ya da tıkandığında oluşabilir. Bunun da çeşitli nedenleri var: soğuk algınlığı, alerji, aşırı kilo, uyku apnesi, alkol, burun tıkanıklığı, kas gevşetici ilaçlar, uyku ilaçları, büyük bademcik ya da burun deviyasyonu gibi fiziksel durumunuz, astım, sırt üstü uyuma.

2. Nedenini bulmak için doktora gidin. Çünkü, uyku apnesi ya da astım gibi tedavi gerektiren bir nedenden dolayı horluyor olabilirsiniz. Başka bir deyişle, doktorlar horlama nedeninizi bularak buna uygun çözümler önerebilirler. Örneğin, burun deviyasyonunuz varsa, doktorunuz düzeltmek için ameliyat olmanız gerektiğini söyleyebilir. Horlamanız kilo sorunundan kaynaklanıyorsa, doktorunuz bunu başarmanız için faydalı öğütler verecektir. Eğer horlamanız uzun süreliyse ya da şiddetliyse, uykunuzu bölüp sağlığınızı etkileyebilir. Sağlığınıza katkıda bulunmak için, doktora gitmeniz pozitif bir adım olacaktır.

3. Tıkanıklıktan kurtulma: Horlamanız burun tıkanıklığından ileri geliyorsa, burun yolunuzu mümkün olduğunca açık tutmak size yardımcı olacaktır. Bunu değişik şekillerde yapabilirsiniz.
  • Burun tıkanıklığını giderici ilaç kullanın: Eczanede burun tıkanıklığını açan bitkisel ya da homeopatik ilaçlar bulabilirsiniz.
  • Mentolü akciğerlere soluma aygıtı kullanın: Mentolün birkaç saat işe yaradığı belirtiliyor.
  • Bitkisel yağlar: yastığınızın üzerine birkaç damla nane, biberiye gibi bitkisel yağları döküp horlamadan uyuyabilirsiniz.
4. Alerjinizi kontrol altına alın. Alerjiler, horlamanın bir başka nedenidir. Alerjinizi kontol altına alırsanız, horlama ihtimalinizi azaltabilirsiniz. Alerjinizi kontrol altına almak için de reçetesiz ilaçlar içebilir, doktorunuzun verdiği ilacı ya da doğal çareler kullanabilirsiniz. C vitamini, yeşil çay, üzüm çekirdeği özü, ısırgan otu da alerjinin doğal yoldan çaresi olabiliyor.

5. Kilonuzu kontrol edin: Aşırı kilolu olmak, horlamanın nedenlerinden biridir. Eğer kilonuzu düşük tutarsanız ya da kilo verirseniz, horlamanız da duracaktır. Sizin için iyi olan herhangi bir yöntemle kilo vermeyi tercih edin. Yavaş ve aşamalı kilo vermenin daha uzun süre kalıcı olduğunu unutmayın.

Gözümüz Neden Kararır?


Gözümüz Neden Kararır?

Özellikle ramazanda ve sıcak havalarda ani hareketlerimizde ve kalkışlarda göz kararması baş dönmesi oluşabilir.
Göz kararmasının temel sebepleri: Tansiyon yükselip çıkması, Vücut da meydana gelen aşırı su kayıpları (özellikle yaz aylarında) ve sıcaktan soğuğa geçiş, stres, ani duygu değişimleri göz kararması, baş dönmesi ve bayılmalara yol açabilir.

Alınacak basit önlemlerle göz kararması ve baş dönmelerinden kurtulmak mümkün kesinlikle ani hareketlerden kaçının örneğin, biraz uzanayım derken dalıp kalabiliyoruz. Kapı çaldığında büyük bir olaymış gibi aniden kalkıp başımızı döndürüyoruz. Ancak tehlikeli olduğunun farkında değiliz. Roket gibi fırlamak yerine sakince doğrulup ayağımızı yere sağlam basmalıyız.

Günde 2-2,5 litre su içmeliyiz özellikle çok sıvı kaybettiğimiz dönemlerde. Su içmemiz ter ile kaybettiğimiz sıvı   ve mineral kaybını önleyecektir. Su içmeyi sevmiyor olabilirsiniz ama su yaşamın kaynağıdır. Cebinizde ufak  bir kese leblebi bulundurun her saat başı 1-2 tane ağzınıza atın. Bu sizi susatacak ve su içmenizi sağlayacaktır.

Tansiyon hastalarında ise her zaman bayılma, göz kararması, beyin kanaması ve hatta ölüme kadar giden bir süreç olabilir bu saydıklarımız. Tansiyon hastaları ilaçlarını zamanında almalı ve stresten uzak durmalılar. 

Sabun Kiri Nasıl Temizliyor


Sabun Kiri Nasıl Temizliyor


Evimizde iş yerimizde eksik etmediğimiz sabun aslında bir mikrop öldürücü değildir. Sabun derimizin üzerinde birikmiş ölü hücreler, kurumuş ter, tozlar ve çeşitli bakterileri derimizin üzerinden atar.

Sabun elimizdeki bu birikmiş materyallerin yağ tabakasına yapışarak ya da bir bağ oluşturarak su ile atılmasını sağlar.

Aynı zamanda siyah noktaları da temizlediği söylenir sabunun. Siyah noktalar ölü hücreler topluluğudur ve derinin yağ tabakasında birikir. Sabun ile temizlenmesi mümkündür.

25 Ekim 2012 Perşembe

GDO'nun Zararları


GDO'nun Zararları


Uzun zaman gündemde kalan ve gelecekte de hep var olacak olan genetiği değiştirilmiş organizma kısaca GDO hayatımızın bir parçası olacak gibi gözüküyor. GDO deyince akla zararları neler tartışması geliyor genelde.
Öncelikle GDO şimdi pek ihtiyacımız olmasa da dünyanın nüfusu arttıkça daha çok kullanılmaya başlayacaktır. Peki GDO ürün olup da ambalajında GDO'lu üründür ibaresi bulunmayan ürünleri ne yapacağız. Ben hiç etik bulmuyorum açıkçası. Eğer GDO'luysa etiketinde mutlaka GDO'ludur denmelidir.

Bence GDO'lu ürünleri üretkenliğini yitirmiş insanlar kullanmalı genç nesiller organik beslenmeli ve geleceğe yatırım yapılmalıdır.

GDO'lu ürünler genelde alerjik olduğu söylenir. Fakat Dünya Sağlık Örgütü bu konuda hiçbir alerjik etkisinin olmadığını söylüyor.

GDO bitkiye transfer edilme işlemi olduğunu biliyoruz. Eğer transfer edilen gen bitki tüketildiğinde insan hücresine geçerse ne olur? İşte en büyük sorun bu. Eğer gen anti-biyotik'e karşı dirençli ise ve insana bir şekilde kendini kopyaladı ise sonuçları hiç de iç açıcı olmayabilir. Bu yüzden anti-biyotik'e karşı gen transferi yasalar ile yasaklanmıştır. Ama yasalara uymayan firmaları bilemeyiz o yüzden seçtiğimiz ürünü dikkatli seçmeliyiz.

Bir diğer sorun şu ki birden çok bitki tarlası yan yana ve bunlardan bir tanesi GDO'lu tarla olsun. Bir rüzgar ile GDO'lu bir hücre GDO'suz bir bitkiye geçebilir. Organik diye yediğimiz bitki aslında GDO'lu olabilir bu durumda. Bu durum Amerika'da üretilen mısırlarda görülmüştür.

En büyük sorun ise GDO ile aktarılan hastalıklı gen ya da zararlı gen nesilden nesile geçebiliyor.

Her ne kadar GreenPace gibi sosyal kuruluşlar karşı çıksa da GDO'ya tarım üretiminin azalması ile ihtiyaç artacağını düşünüyorum.

Dejavu Nedir?


Dejavu Nedir?

Dejavu kısaca yaşadığımız bir olayı tekrar yaşıyormuşuz hissine kapılmaktır.
İnsanların yaşamadıkları, hayali olayları nasıl yaşamış gibi hissettiklerini bulmak için nörologlar, sağlıklı gönüllülerin beyinlerinin MR’ larını çekti. MR sırasında, araştırmaya katılanların, çok emin olarak hatırladıkları konularda beynin yan altında bulunan, bir olayın çok belirgin ve somut bir çok ayrıntısını hafızalayan lobdaki beyin faaliyetinde artış olduğu belirlendi. Katılımcıların emin olduklarını söyledikleri, ancak hayali olduğu belirlenen olayları düşündükleri sırada, beynin üst bölgesinde bulunan ve ayrıntısız biçimde olayların yalnızca anafikrini belleğe alan bölgenin daha etkin olduğu gözlendi. Öncelikle bu bölümdeki anılarını düşünen kişilerin yanlızca bazı olayların genel hatlarını hatırlayabildikleri ve bu konuda yanılabilecekleri ortaya çıktıDejavu

Duke Üniversitesi’nden Nörolog Dr. Roberto Cabeza, insan hafızasının bilgisayarın belleğine benzemediğini belirterek, insanların sık sık, yaşanmamış olsa bile bazı olayları geçmişte yaşadıkları hissine kapılabileceklerini söyledi. Cabeza, bu araştırmanın Alzheimer hastalığının erken tanısında yararlı olabileceğini bildirdi. Daha önceki araştırmalar, yaşlanıldığında beynin genellikle kesin olayları hatırlama özelliğini genel izlenimleri hatırlamaktan daha hızlı yitirdiğini göstermişti.

Fakat İslami bilimciler, bunun ruhun önceden yaratıldığı için olduğunu söylemektedir

Kurban Bayramı


Kurban Bayramı
Kurban Bayramı (Arapça: عيد الأضحى; 'Īd al-'Adhā, Farsça: عید قربان; Eid-e Gorbān), Müslümanlar tarafından Hicri Takvime göre Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren dört gün boyunca kutlanan bir dini bayram. Zilhicce ayının onuncu, on birinci ve on ikinci günlerine 'Eyyâm-ı nahr' (Kesme günleri) ve bir önceki gün olan Zilhicce ayının dokuzuncu gününe Arife denir. Kurban Bayramı, aynı zamanda İslam âleminin her yıl Mekke'de hac farizasını ifa ettikleri vakittir.
Kurban Bayramı, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan birçok ülkede dinî bayram olmasının yanı sıra resmî tatil ilan edilir. Ramazan Bayramı ile beraber İslam dinindeki en önemli iki bayramdan biridir.
Hicri takvim bir ay takvimi olduğu için yıllar güneş temelli miladi takvimden 11-12 gün kısadır. Bu nedenle Kurban Bayramı her sene 11-12 gün daha erken kutlanır. Yaklaşık 33 senede bir bayramı aynı tarihlere tekabül eder.
Kurban'ın ıstılahı anlamı 
Istılahta, yani bir İslam dini terimi olarak Kurban, Allah’a yaklaşmak ve Allah rızasına ermek niyetiyle kesilen, kurban edilen, hayvan demektir.Kur'an'da geçen İbrahim peygamber ve oğlu İsmail ile ilgili kıssadan yola çıkarak, kurban kavramı, çok daha genel bir adanmışlığı, Allah için bireyin her şeyini feda edebilecek olmasını, Allah'a teslimiyeti ve ona karşı şükür içinde olmayı ifade etmektedir. Kur'an 'da Hac Suresinde geçen şu ayet, kurbanın İslam inancındaki yerini özetler:
"Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir." (Hacc 22/36;37)
Diğer dillerde Kurban Bayramı 
Kurban Bayramı farklı dillerde ve farklı kültürlerde, kültürel etkilerle de, farklı isimlerle anılmaktadır. Arapça İyd-el Adha şeklinde okunan tüm dünyada yaygın olan bir isimdir. Türkçede Kurban Bayramı olarak anılırken, Hindistan ve Pakistan'da bayrama genelikle Bakra Eid denir ki bunun anlamı "Keçi Bayramı"dır; bu ülkelerde sıklıkla kurban edilen hayvan keçidir. Bakra Eid Güney Afrika'da da kullanılan bir isimdir. Bangladeş'te kullanılan yaygın isimlerse Id-ul-Azha ve Korbani Id'dir. Türkçe ismine benzer bir şekilde Bosna-Hersek, Bulgaristan da Koç bayram, Arnavutluk'ta Kurban Bajram şeklinde anılır. Nijerya'da Babbar Sallah, Somali'de ve Kenya ile Etiyopya'nın Somalice konuşan bölgelerinde ise Ciidwayneey .
Tarihçe 
Tanah'a göre İbrahim'in Eşi Sara'dan bir çocuğu olmuyordu ve İbrahim Sara'dan bir çocuğu olması durumunda bunu Tanrı'ya Kurban olarak adadı. Tanrı, "İshak'ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya bölgesine git" dedi, "Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak sun.", 8-9-10-11-12-13: İbrahim, "Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak" dedi. İkisi birlikte yürümeye devam ettiler. Tanrı'nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak'ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı. Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı.Ama RAB'bin meleği göklerden, "İbrahim, İbrahim!" diye seslendi. İbrahim, "İşte buradayım!" diye karşılık verdi. Melek, "Çocuğa dokunma" dedi, "Ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı'dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin." İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olarak sundu."(Yaratılış: 22:2-8-9-10-11-12-13)
Kur'an metinlerinde bahsi geçen çocuğun "yumuşak huylu bir erkek çocuk" olmasından bahsedilip ismini belirtilmemiştir (Sâffât Sûresi: 101). Fakat genelde İsmail olarak tefsir edilir ve müslümanlar çocuğun İsmail olduğuna inanırlar.
Diğer İslami kaynaklara göre, İbrahim Peygamberin eşinin kısır olması nedeni ile bir çocuğu olmayınca (bazı rivayetlere göre 125 yıl) Allah'a yalvarır, dua eder. Kendisinin ve eşinin yaşlı olduğu bir zamanda mucizevi bir şekilde oğlu olur. Çocuk biraz büyüdüğünde, İbrahim peygamber rüyasında onu kurban etmesi gerektiğini görür. Oğluna "Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın” der  Peygamberlerin rüyaları normal insanların rüyalarından farklı olduğundan bu bir emir olarak kabul edilmiş ve İbrahim peygamber oğlunu kurban etmeye götürmüştür.Ancak Allah'ın emriyle bıçak çocuğu kesmez. Bu esnada Cebrail kucağında bir koç ile gelir. Bu imtihan başarı ile geçildikten sonra tüm İbrahimi dinlerde Zilhicce ayının 10. günü aynı şekilde kurban kesilerek kutlanan bayram olmuştur. İslam peygamberi, Hac gibi terkedilen İbrahim geleneği, tekrar hayata geçirmiştir.
Bayram namazı
Bayram sabahı, Bayram Namazı kılınır ve Bayram hutbesi okunur. Arefe günü sabah namazından itibaren bayramın son ikindi namazı dahil her farz namazdan sonra aşağıdaki teşrik tekbirleri okunur:
Allahü Ekber Allâhü Ekber Lâ ilâhe İllâllahü Vallâhü Ekber, Allâhü Ekber ve Lillâhi`l-Hamd
Çeşitli bölgelerde Kurban Bayramı kutlamaları 


Kurban Bayramı'nda misafirlere sunulmak için hazırlanmış bir tabak:yaprak sarması, kavurma ve börek. Bu yiyecekler Kurban Bayramı sırasında Türkiye'de sıklıkla sunulan ve hazırlanan yiyeceklerdir; özellikle kavurma, kurban etiyle yapılan ve Türk kültüründe Kurban Bayramı ile özdeşleşmiş bir yiyecektir.
Türkiye r
Güneş'in doğuşundan 45 dakika sonra bayram namazı kılınır ve kurban genelde ilk gün kesilir. Kesilen bu etin üçte biri akrabaya, üçte biri fakirlere dağıtılır. Kalan üçte bir ise kurbanı kesenindir. Kesilen kurbanın etinden yapılan yemekler bayram boyunca misafirlere ikram edilir. Tanıdık ve akrabalar ziyaret edilir, çocuklara harçlık ve hediyeler verilir. Çocuklar büyüklerinin elinden öper ve bayramda tüm küslükler son bulur.
Diğer dinlerde kurban kavramı 
İslam'daki gibi belirli bir bayram zamanı ile ilişkilendirilen büyük bir kurban eylemi bugün varlığını sürdüren İbrahimi Dinlerde nadir görülse de diğer İbrahimi dinlerde de kurban kavramı mevcuttur. Arapça kurban sözcüğü ile ilişkili olan İbranice korban sözcüğü de sözlükte "yakınlaşmak" anlamına sahiptir ve dinî bağlamda, şeklî uygulama açısından İslam'dakine benzer bir tür kurban etmeyi öngörür. Bugün Musevilerin büyük bir kısmı hayvan kurban etmeyi kesmişlerdir bunun en büyük sebebi Tapınak'ın var olmayışıdır; bununla birlikte hayvan kurban etmenin özellikle Tapınak mevcutken düzenli bir şekilde yapılan bir ibadet olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte bu hayvan kurbanı büyük oranda günahlardan arınmak için yapılırdı ve İslam'daki Kurban Bayramına benzer bir uygulama bağlamında ele alınmazdı.

Kurban Bayramı tarihleri
İslam dininde kullanılan ve bayram günlerini tespit etmekte temel alınan takvim ay takvimi olduğu için Gregoryen takvimi yıllarında farklı günlere denk gelir. Aynı sebeple aynı Gregoryen yıl içerisinde iki Kurban Bayramı da yaşanabilir. 2012 yılında Kurban Bayramı tatili Türkiye'de 24-28 Ekim tarihleri arasında 4,5 gündür. 24 Ekim arife (yarım gün); 25-28 Ekim tarihleri bayramın 1, 2, 3 ve 4. günleridir.


24 Ekim 2012 Çarşamba

Twitter'da Unfollow Edenleri Görmek


Twitter'da Unfollow Edenleri Görmek

Twitter'da takip edeni takip ederim diyorsanız sizi unfollow edenleri görmeniz gereklidir elbetteki. Sizi kim unfollow etmiş görmek için yazımı okumanız yeterli.

Bizi kim unfollow ettiğini görmek için şu siteye giriyoruz http://who.unfollowed.me/ Bu site Twitter'ımızdan aldığı temel bilgilerle kim bizi unfollow ettiyse gösteriyor.


Sitenin sağ üst kısmında sign in with twitter düğmesi var onu tıklıyoruz. Eğer ilk kez giriş yapıyorsanız sizdden yetki isteyecektir. Yetki verdiğinizde bu uygulama Twitter Uygulamaları kısmında gözükecektir.


Daha sonra sağ kısma profilimize ait bilgiler görünecektir. Profilimizin altında bir menü gözüküyor işte o menü tüm işlemleri yapmamıza sağlayacak menü. Kısaca açıklarsak:

Who Unfollowed Me seçeneğini tıkladığınızda siteyi son giriş yaptığınızdan bu yana sizi takip listenizden çıkaranları tek bir hamleyle sizinde onları takip etmeyi bırakmanızı sağlar.

Who's not following me back seçeneği sizin takip ettiğiniz ama onların takip etmediği Twitter kullanıcılarını listeler.

Who I'm not following back seçeneği sizin takip etmediğiniz ama onların sizi takip ettiği kullanıcıları gösterir. 

Unfollower History bu son seçenek son 7 gün içerisinde sizi kim unfollow ettiğini detaylı olarak görebilirsiniz. Ancak son seçenek için pro üyelik satın almalısınız. 

Google Chrome İçin En İyi 10 Eklenti

Google Chrome İçin En İyi 10 Eklenti

Google Chrome Web Mağazası tarayıcınızın yeni özellikler kazanabilmesi için geliştirilmiş bir portal. Buradan ihtiyacınıza uygun eklentileri kurarak tarayıcınızı daha verimli kullanabilirsiniz. Sizin için en iyi 10 eklentiyi seçtim.
1. Docs PDF/PowerPoint Viewer

PDF, Word ve PowerPoint dosyalarını görüntülemek gerekli bir eklenti.

2. Google Calendar Checker

Basit bir görünüme sahip olan bu takvim ile toplantılarınızı, sınavlarınıza geç kalmayacak ve unutmayacaksınız.

3. Screen Capture

Ekranının tamamını resim olarak kaydetmek istemiyorsanız bu eklenti size göre. Resme dökeceğiniz web sayfasının belirli kısmını seçip kaydedebilirsiniz.

4. Write Space

Yazı okurken etraftaki resimleri vs. kaldırarak sadece yazıya odaklanmanızı sağlayan bir eklenti.

5. Print Friendly

Yazdırmak istedğiniz web sayfalarının gereksiz yerlerini kaldırarak yazıcıdan tasarruf etmenizi sağlayan bir eklentidir.

6. Tab Packager

Bu benim en çok hoşuma giden eklenti. Örnekle açıklamak gerekirse, bir araştırma yaptığınızda birden fazla sekme açarız. Çok sekmeden dolayı bilgisayarda sekteye uğrar. Bu durumdan kurtulmanın kolay yolu bu eklentidir. Bu eklenti sayesinde belirlediğiniz sekmeleri tek bir yerde toplayıp teker teker açabilirsiniz. Böylece bilgisayarın belleğini fazla tüketmemiş olursunuz.

7. LastPass

Geçmiş şifrelerinizi kaydediyorsanız ve çok siteye üye olduğunuz için karmaşıklığa yol açıyorsa bu eklenti ile kaydettiğiniz şifreleri bir menüde toparlayabilirsiniz.

8. Send with Gmail

Beğendiğiniz bir bağlantıyı arkadaşınıza yollamanın kısa yolu bu eklentidir. Anında otomatik konu ve başlık girerek arkadaşınıza bağlantıyı e-posta olarak yollar.

9. Chroma

Web tasarımcıları için çok yararlı bir uygulama. Chroma Eğer RGB kodu veya onaltılık değeri esas alarak bir renk seçmek için izin verir ve aynı zamanda rengi görüntüler.

10. Popchrom

Uzun ifadeler yerine kısa ifadeler kullanarak Türkçe'yi katletmeyin. Bunun yerine bu uygulamayı deneyin. Örneğin, "Slm, nbr." yazıp ctrl + space bastığınızda uzun olarak "Selam, n'aber" yazar. 

Şahmeran Efsanesi


Evvel zamanda, Mezopotamya topraklarında doğmuş bir efsane Şahmeran. Yüzyıllardan beri anlatıla gelmiş çeşitli coğrafyalarda. Özellikle yılanlık bir bölge olan Adana-Misis'te ve Mardin'de.
Tahmasp isminde uzun boylu, geniş omuzlu, esmer tenli, çok yakışıklı bir genç yaşarmış zamanın durduğu bu şehirde.
Binlerce yılanın yaşadığı bir mağaraya yanlışlıkla girmiş Tahmasp. Mağaranın içi o kadar karanlıkmış ki hiçbir şey göremiyormuş, yalnızca etrafında dolanan yaratıkların sesini duyuyormuş. Çaresizlik içinde beklerken bir ışık huzmesi belirmiş. Işık huzmesi kendisine yaklaştıkça gözleri kamaşan Tahmasp, ellerini gözlerine siper ederek etrafında gezinen yaratıkların ne olduğuna baktığında uzunu, kısası, yeşili, siyahı ile envai çeşitte binlerce yılanın çevresini sarmış olduğunu fark etmiş. Yılanların hepsi kafalarını kaldırmış, gelen ışık huzmesine doğru bakıyorlarmış. Tahmasp'ta onların baktığı yöne doğru bakınca birden dona kalmış. Çünkü Tahmasp, bu zifiri karanlık mağaranın içinde hayatında gördüğü en güzel kadının yüzünü görmüş birden. Ona doğru daha dikkatli bakınca kadının belden aşağısının yılan olduğunu fark etmiş. Kadın ona doğru ilerliyormuş, tam karşısında durmuş, gülümseyerek elini ona doğru uzatmış. Ve demişki;
- Korkma benden Tahmasp. Ben yılanlar ülkesinin kraliçesi Şahmeranım. Benden sana zarar gelmez. Ben dünya düzeni kurulmaya başladığı andan beri vardım. Krallığıma hoş geldin. Bundan böyle benim misafirimsin. Şimdi yat ve dinlen. Sonra seninle uzun uzun konuşuruz. Böyle deyip geldiği yoldan geri gitmiş. Tahmasp gördükleri karşısında yaşadığı dehşeti ve şaşkınlığı üzerinden atmaya çalışarak olduğu yerde kıvrılıp uyumuş.
Ertesi sabah uyandığında Şahmeranı karşısında mükellef bir sofranın başında otururken bulmuş. Tahmasp'ı kahvaltıya davet etmiş Şahmeran. O ise gözlerini şahmerandan alamıyormuş. Şahmeran'da ona bakıyormuş kendinden geçmiş bir halde.
Bak Tahmasp demiş. Ben insanlığın bütün tarihini biliyorum. İstersen sana anlatayım deyip başlamış anlatmaya. Anlatmış, anlatmış, anlatmış günler boyu. Bu sohbetler sırasında Tahmasp ve Şahmeran arasında tarihin en soylu aşklarında birisi başlamış.
Gel zaman git zaman Şahmeranın anlatacağı bir şey kalmamış artık. Tahmasp'ta anasını ve yeryüzünü özlemeye başlamış. Bir gün dayanamamış ve düşüncesini Şahmeran'a da açmış. Sevdiğinin kendisinden sıkıldığını ve artık gitmek istediğini duyunca önceleri kesin bir dille reddetmiş Şahmeran. Ancak günler geçip Tahmasp'ın üzüntüsünden eriyip bittiğini görünce dayanamamış ve ona şöyle demiş:
- Ey Tahmasp beni iyi dinle, sözlerime iyi kulak ver. Biliyorum, gitmene izin verirsem sende bana ihanet edeceksin ve yerimi diğer insanlara söyleyeceksin. Ancak bu topraklarda aşklar ölümünedir. Seni çok sevdiğimden dolayı üzülmene dayanamıyorum. Bu sebeple gitmene izin veriyorum. Ancak bana bir söz vermeni istiyorum. Ne sebeple olursa olsun başka insanlarla beraber suya girme.
Tahmasp sevinçle Şahmerana sarılmış ve ona asla ihanet etmeyeceğine dair yeminler etmiş.
Tahmasp mağaradan çıktıktan sonra bir köye yerleşmiş ve marangozluk yapmaya başlamış. Arada sırada da gizlice mağaraya giderek Şahmeranı ziyaret ediyormuş. Ancak bu mutlu günler uzun sürmemiş.
Tahmasp'ın yaşadığı ülkenin kralı bir gün amansız bir hastalığın pençesine düşmüş. Ülkenin bütün hekimleri gelmiş ama kralın hastalığına çare olamamışlar. Kralın kötü kalpli bir veziri varmış. Vezir her seferinde krala hastalığının tek çaresinin Şahmeranda olduğunu söylüyormuş.
Onun etinden bir parça yemesinin kralın hastalığının dermanı olacağını kralın kafasına sokmuş. Kralda Şahmeranın bir an önce bulunmasını emretmiş. Bütün ülkede Şahmeran aranmış. Sonunda bilge bir adam bütün insanların gruplar halinde hamamlara ve nehirlere sokulmasını tavsiye etmiş böylece Şahmeranın yerini bilen varsa onu bulabileceklerini söylemiş. Vezirde ülkedeki herkesi hamamlara sokmaya başlamış. Askerler Tahmasp'ın yaşadığı köye de gelmişler ve herkesi toplayarak büyük bir hamama götürmüşler. Tahmasp Şahmerana verdiği sözü hatırlayarak önce gitmek istememiş. Ancak askerler onu zorla içeri sokmuşlar. Tahmasp hamama girdikten sonara herkesin gözünün üzerine dikildiğini fark etmiş. Kendisine bakınca bütün vücudunun yılanlarınki gibi pullarla kaplandığını fark etmiş. Askerler hemen Tahmasp'ı yakalayarak vezirin huzuruna getirmişler. Kötü kalpli vezirin amacı kralı iyileştirmek falan değilmiş. Şahmeranı yakalayıp dünyanın bütün sırlarına sahip olmak istiyormuş. Tahmasp'a günlerce işkence yaptıktan sonra Şahmeranın yerini söyletmiş. Askerler hemen gidip Tahmasp'ın söylediği yerde mağarayı bulmuşlar ve Şahmeranı oradan çıkarıp saraya getirmişler.
Şahmeran ve Tahmasp kralın huzurunda karşı karşıya gelmişler. Şahmeran üzüntülü ve utanç dolu Tahmasp'a dönmüş:
Ey sevdiğim, üzülme. Biliyorum ki sen bana kendi canın için ihanet etmedin ama bende sana dememiş miydim bu topraklarda aşklar ölümünedir diye. Bak şimdi anladın mı? Sen üzülme ne olur!
Tahmasp Şahmeranın bu sözleri karşısında daha da utanmış. Şahmeran sözlerine devam etmiş.
Şimdi size sırrımı vereceğim. Kim ki benim kuyruğumdan bir parça koparıp yerse O bütün dünyanın sırrına ve gizemine vakıf olacak. Her kim ki benim kafamdan bir parça koparıp yerse o da o anda öte dünyayı boylayacak.
Şahmeran daha sözlerini bitirmeden kötü kalpli vezir elinde kocaman kılıcı ile atılıp Şahmeranın bedenini iki parçaya ayırmış. Ve kuyruğundan bir parça koparmış Tahmasp'ta duyduğu acı ve utancın etkisi ile fırlayıp oracıkta ölmek için sevdiğinin, Şahmeranın kafasından bir parça ısırıvermiş. Kötü kalpli vezir kuyruktan kopardığı parçayı ağzına atar atmaz oracıkta can vermiş. Tahmasp'a ise hiçbir şey olmamış Şahmeran son anda yaptığı planı ile bütün bilgisinin sevdiğine geçmesine sebep olmuş. Ancak Tahmasp sevdiğini kaybetmenin acısına dayanamayarak kendisini dışarı atmış ve dağ bayır, ülke ülke dolaşmaya başlamış. O günden sonrada Lokman Hekim efsanesi almış başını yürümüş...

23 Ekim 2012 Salı

Beyin Kullanılmaz ise Ölür mü?


Beyin Kullanılmaz ise Ölür mü?

Kısacası kullanılmayan beyin ölür ve işlevini kaybeder. Örneğin, bir elin parmağını sürekli kapalı tutacak şekilde ele yapıştırsak. O parmak ilerleyen zamanlarda açılmayacaktır. Çünkü beynin o parmağı hareket ettirme kısmı zaman ile kullanılmayarak işlevini kaybeder ve ölür.

Beynin aktif kalmasını sağlayarak ölmesinden kurtarabilirsiniz. En azından basit bir örnek ile bulmaca çözmek beyinin hafıza kısmını aktif olarak kullandığı için bir beyin rahatsızlığı olan alzheimer'dan sizi koruyacaktır.

Beyin devamlı olarak oksijene ihtiyaç duyar. Bu yüzden sahil kenarında veya  bir ağaçlık alanda en azından 1 gününüzü geçirin.

Her gün 1 saat yürüyüş yapmak tüm vücuda iyi gelir.

Tekerlemeler, fıkralar ezberleyip anlatın arkadaşlarınıza, tanıdıklarınıza. Kitap okuyun yazarak özetini çıkartın.   Belgesel izleyerek ya da makaleler okuyarak sürekli yeni şeyler öğrenin ve öğrenmeye açık olun. Normal bulmacanın yanında sayısal bulmacalar çözün. Sudoku gibi bulmacalar beyinin mantık kısmını çalıştıracaktır.

Beynin ters tarafını çalıştırın. Örneğin, sağ elinizle kapı, pencere açıyorsanız arada sırada sol elinizle açın.

En önemlisi ise Fast Food'dan uzak durun ve sağlıklı beslenin. 

Yazımı Filozof Şair Neruda'nın güzel bir şiiriyle noktalamak istiyorum.

Yavaş yavaş ölürler, seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler, okumayanlar,müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hoşgörüyü barındırmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler, alışkanlıklarına esir olanlar,
hergün aynı yolları yürüyenler,ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile giremeyenler,
bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler, heyecandan kaçınanlar,
tamir edilen kırık kalpleringözlerindeki parıltıyı görmek istemekten kaçınanlar.
Yavaş yavaş ölürler aşkta ve işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar.
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar...

Fazla Meyve Yemek Zararlı mı?


Fazla Meyve Yemek Zararlı mı?

Hayatımızda çoğu şeylerin fazlası zarardır. Bunlara meyvede dahildir.


Meyve her ne kadar yararlı olsa da fazlası zarardır. Çünkü içerisinde bol miktarda vitamin ve mineralin yanı sıra şekerde vardır. Fazla şeker sizin şişmanlatır ve ayrıca karaciğeriniz fazla şekeri yağa dönüştürdüğü için karaciğeriniz yağlanabilir.

Ayrıca fazlaca aldığınız potasyum, sodyum gibi mineraller vücut dengenizi bozabilir. Bunun dışında vücudunuzun PH dengesini bozabilir. Sizi hasta edebilir.

Meyveyi sevmeyenler olabilir. Bu yüzden değişik karışımlarla meyve yiyebilirler. Yoğut-Meyve, Reçel gibi karışımlarda aynı şekilde çok fazla şeker barındırır. O yüzden az tüketilmeli ve mutlaka kalorisine göre yemeliyiz.

Atalarımızın dediği gibi Azı karar, Çoğu zarar.

Ruh-Beden İlişkisi

Ruh-Beden İlişkisi


İnsan, ruh ve bedenden meydana gelmiştir. Bedenimiz şehadet âleminden, ruhumuz gayb âlemindendir. Mevlâna, ruhun cesede gelmesini şöyle anlatır: “Arşta oturup duruyordum. Anamın şehveti ‘inin’ emriyle beni buraya attı.” (1) “İnin” ifadesinde, Hz. Âdem’in ve neslinin dünyaya gönderilmesini anlatan “Hepiniz cennetten inin, dedik” (Bakara suresi, 38) ayetine işaret vardır.


İnsan, sadece et ve kemikten meydana gelmiş maddî bir cisim değildir. Ondaki korku, sevgi, merak, hayal, tefekkür gibi duygular, maddeyle izah edilemeyecek şeylerdir. Maddeci felsefe mensupları, insanı sadece maddî bir varlık olarak ele alırlar. Halbuki, insanın gerçek boyutu, mânâ yönüdür. Mevlâna, bunu şöyle ifade eder: “Biz, saman gibi olan bu tabiat âlemiyle örtülmüş mânâ deryasıyız. Cismimiz bizim ruhumuza perde ve nikap olmuştur.” (2)

Yani, üzeri saman dolu bir denize bakan, ilk bakışta sadece samanı görür. Halbuki, o saman altında muazzam bir deniz gizlidir. Saman perdesi aralandığında deniz ortaya çıkacaktır. Onun gibi, maddî bedenimiz, bir mânâ denizi olan ruhumuzun üstünü örten saman gibidir.

Mevlâna’nın şu ifadeleri, ruh sultanının el organıyla yaptıklarından bir kısmını anlatır:
“Gönül isteyince el, parmaklarıyla hesap yapar. Yahut o parmaklarla kitap yazar. El, gizli bir elin hükmünde kalmış. O gizli el, cismanî olan eli dışarıya nasbetmiştir.

“Yine gönül isterse o el, düşmana karşı yılan gibi öldürücü olur.
“Yine gönül isterse o el, bir dosta karşı yardımda bulunur.
“Yine gönül isterse o el, yemekte kaşıklık eder.
“Yine gönül isterse, düşman beyninde on batmanlık bir topuz olur.
“Acaba gönül, bu beş hisse ve onların makamlarına ne söyler? Aralarında ne acaib bir visal, ne garib ve gizli bir sebeb ve irtibat vardır?

“Galiba gönül mühr-ü Süleymanı bulmuş ki, bu beş hissin yularını istediği tarafa çeviriyor. Zahirdeki beş his onun kolayca mutîi, bâtındaki beş his de, onun memurudur.” (3)

Mevlâna, bir başka açıdan şu benzetmeyi yapar: “Bedenler, ağızları kapalı destilere benzerler Her destide ne var, sen ona bak! O beden destisi ab-ı hayatla doludur. Bu beden destisi zehirle.” (4)

“Her kap içindekini sızdırır” derler. İnsanın ruhunda gizledikleri, söz ve davranışlarına yansır. “Ağzınızı her açışta başkaları oradan içinizi seyreder” denilir. Bu ifade, söylenen sözün, sahibini ele verdiğini anlatır. Mevlâna, bu manalara şöyle dikkat çeker: “Dil, gönüle perdedir. Perde deprendi mi sırlara erilir. Çayırlıktan, çimenlikten gelen yel, külhandan (sıcak yerden) esip gelen yelden farklıdır. Korkakların narasıyla, babayiğit erlerin narası, tilkiyle arslanın sesi gibi farkedilir.

“Yahut dil, tencerenin kapağına benzer. Oynadı, açıldı mı içinde ne yemek var anlarsın.” (5) “İnsan dilinin altında gizlidir Bu dil, ruh kapısının perdesidir. Bir rüzgar perdeyi kaldırınca, evin içerisi bize görünür.” (6)

İlim ve marifetle dolu bir ruh, derunundaki engin mânâları ancak dil vasıtasıyla anlatabilir. O zaman “dil denilen et parçasından nehirler gibi hikmet selleri akar.” (7)

İşte, bu el ve dil örneklerinde görüldüğü gibi, beden ruhun âleti durumundadır. Durum böyle iken, insanı sadece maddeden ibaret zannetmek, manevî körlükten başka bir şey değildir.

Kaynaklar:
1. Mevlana, VI, 221 (İzbudak).
2. Mevlana, XII, 210.
3. Mevlana, V, 1651-1652.
4. Mevlana, VI, 54 (İzbudak)
5. Mevlana, VI- 390.
6. Mevlana, VI, 258.
7. Mevlana, VIII, 759.

22 Ekim 2012 Pazartesi

Ivr Teknolojisi Hiç Bu Kadar Hararetli Kullanılmamıştı

Ivr Teknolojisi Hiç Bu Kadar Hararetli Kullanılmamıştı


Son günlerin en gözde Facebook uygulamalarından bir tanesi de Lipton Ice Tea Hararetmatik. Lipton Ice Tea Türkiye sayfası üzerinden ulaşabildiğiniz Hararetmatik uygulaması, IVR teknolojisiyle gerçekleştiriliyor. Türkiye’de ilk defa, yapılan şakayı kayıt etme özelliğine sahip bu teknolojiyle oturduğunuz yerden istediğiniz arkadaşınızı şakalayabiliyorsunuz. Bunun için tek yapmanız gereken, Facebook listenizdeki arkadaşlardan dilediğinizi seçip telefonunuzu ve hararetini yükseltmek istediğiniz arkadaşın telefonunu yazmak. Bu basit işlemden sonra Türkiye’nin son dönemdeki gözde komedyenlerinden İsmail Baki tarafından canlandırılan 5 ayrı telefon şakasından birini seçebiliyorsunuz. Günde 3 şaka hakkınız var ve unutmayın her arkadaşınıza sadece bir defa telefon şakası yapabilirsiniz.

Olay sadece şakayla da bitmiyor tabi. Eğer arkadaşınız şakayı sonuna kadar dinleme sabrı gösterirse hem siz hem de o SMS ile birer çekiliş numarası almaya hak kazanıyor. Her hafta sonunda da en fazla çekiliş hakkı elde eden kişi ise içi dolu, özel bir Lipton Ice Tea dolabı kazanıyor.

İsmail Baki’nin birbirinden renkli taklitleri IVR teknolojisi iyi kullanıldığında ortaya gerçekten yaratıcı işler çıkacağını göstermiş. Teknolojik gelişmelerin gündelik hayatımıza böylesine keyif kattığı işleri çok seviyorum. Hatta şu satırları yazdıktan sonra listemden birkaç kişiyi şakama alet etmeyi düşünüyorum.

Uygulamanın linki burada.

https://www.facebook.com/liptonhararetmatik/app_395429340516909

AKREP

                              AKREP

AKREP (Scorpio); Familyası: Akrepgiller (Scorpionidae). Yaşadığı yerler: Sıcak ve nemli bölgeler. Özellikleri: Boyları 13 milimetreden 22 santimetreye kadar değişir. Ömrü: 5 yıldan fazla. Çeşitleri: 600’den fazla türü vardır. 

Genellikle sıcak ve nemli bölgelerde yaşayan, vücutları sert kitin bir tabaka ile örtülü, kıvrık ve kalkık kuyruğunda zehir iğnesi bulunan eklembacaklıların genel adı. Taşların altında, duvar yarıklarında, kurumuş ağaç kabukları altında veya yer altında kazdıkları dehlizlerde rastlamak mümkündür. Karlı bölgeler hariç hemen hemen her yerde yaşarlar. Yalnız yaşamayı severler. Yassı halkalardan teşekkül eden vücut; başla kaynaşmış bir gövde, karın ve kuyruk (telson) olmak üzere üç bölümden meydana gelir. Gövdede önden arkaya doğru büyüklükleri artan, uçları çift çengelli dört çift yürüme bacağı bulunur. Gövdeye bağlı karın kısmı ise 7 geniş halkadan meydana gelmiş, alt yüzeyinde birinci halkada kapaklı bir adet cinsiyet açıklığı, ikinci halkada dokunum ve iz bulma görevi yapan bir çift tarak organı, 3, 4, 5 ve 6. halkalarda “kitap trakeleri” adını alan solunum organına ait birer çift olmak üzere toplam dört çift solunum deliği (stigma) vardır. Karın kısmından sonra 6 adet dar ve yuvarlaksı halkalardan meydana gelen ve bir yay gibi sırta doğru bükülebilen akrebin kuyruğu, eğrilmiş bir zehir iğnesi veya mızrağını taşıyan şişkin halka ile biter. Akrep, yürüdüğünde kuyruğunu kaldırır. Düz ve kaygan yüzeylere tırmanamaz. Halk arasında vücudunun son bölümü her ne kadar akrebin kuyruğu olarak biliniyorsa da, gerçekte karın kısmının daralan uzantısıdır. Çünkü içinden barsak geçmekte olan telsonun sondan bir önceki halkasında dışkılık son bulmaktadır. 

Akrepler çok eski devirlerden beri görülmektedir. 400 milyon yıllık taşlarda akrep fosillerine rastlanmaktadır. Güneşte kurudukları için gün boyunca çatlaklarda gizlenip, gece örümcek ve böcek avlamaya çıkarlar. Başlarının üst tarafında iki büyük orta göz ve ön kenarında 2-5 çift yan göz bulunmasına rağmen, gececi olduklarından gözlerinde görüntü net olarak meydana gelmez. Daha ziyade dokunum ve duyu organı olan bir çift taraklarını hassas bir radar gibi kullanıp, avlarının titreşimlerini hissederek, yerlerini tesbit ederler. Ayrıca başlarının her iki yanında avlarını yakalayıp ağza getirmede kullandıkları, uçları pensli bir çift kıskaçları vardır. Kıskaçlarının üzeri duyu kılları ile kaplanmış olup, bu kıllardan bazıları ses titreşimlerine, bazıları dokunma veya hava akımlarına hassastır. Avlanmada taraklar gibi, bunların da önemli rolü olduğu muhakkaktır. Kıskaçların şekli ve büyüklüğü akrep türlerine göre değişir. Ağızlarının önünde pensli bir çift de küçük kelisere (zehir çengeline) sahiptir. Bunlar, besini çiğnemeye ve parçalamaya yararlar. 

Akrep avını güçlü kıskaçlarının makası ile yakalayarak sıkar ve hemen başının üzerine kaldırarak kuyruğundaki zehir iğnesi ile sokar. Ölen avını ezip parçalayarak vücut sıvılarını kuruyuncaya kadar emer. Akrepler, uzun süre (1 sene kadar) açlığa ve susuzluğa dayanabildiği gibi, kopan organlarını yenileyebilmekte ve radyasyon ışınlarına aşırı derecede dayanabilmektedir. Üç hafta süreyle bir buz kalıbında dondurulan akrep, buz eritildiğinde hiçbir şey olmamışçasına yürüyüp normal hayatına dönmüştür. 
Çiftleşme sonucu dişi akrep, erkeğini yer. Erkeklerden daha büyük olan dişiler, "ovovivipar"dır, yani yumurtlamayıp doğururlar. Yumurtaları yumurtalıklarında gelişerek açılır ve yavrular canlı olarak doğarlar. Dişi akrep; 60 kadar yavru doğurur. Yeni doğan yavruların ayaklarında tırnak olmayıp vantuz vardır. Bunun sayesinde annelerinin sırtına tırmanıp rahatlıkla tutunurlar. İlk deri değişimine kadar (15-20 gün) hiçbir şey yemeyerek annelerinin sırtında barınırlar. Vücutlarındaki enerji ile geçinirler. Deri değişiminden sonra annelerini terk ederler. Akrepler, ömürleri boyunca yedi kere deri değiştirirler. Çoğu doğduktan 1 yıl kadar sonra, bazıları ise 5 yılda erginleşirler. 

Bugün dünyada boyları 13 milimetreden 22 santimetreye kadar değişen 600 kadar akrep türü bulunmaktadır. Akrepler aç gözlü hayvanlardır. Tropik bölgelere gidildikçe boyları ve zehirlerinin tesirliliği artar. Dış iskelet görevi yapan dış kabukları genellikle koyu renklidir. 

Bir çift salgı bezinde üretilen zehir, güçlü kasların kasılmasıyla iğnenin açtığı yaraya hızla boşaltılır. Zehiri iğnesinden 10 cm uzağa fışkırtabilir. Akrep zehirleri “Hiyosiyanik” ve “Karbilamin” den meydana gelmiş olup tatsız, kokusuz ve asidiktir. Tesiri hayvanların çeşidine göre değişir. Kuşlar, akrep zehirine karşı dayanıksızdır. Güvercin ve serçeler hemen ölür. Kurbağa ve balıklar oldukça dayanıklıdır. Mürekkep balıklarına zehirleri etki etmez. İnsanı öldürebilecek kadar zehirleri kuvvetli olanları vardır. Türkiye’de akrepten ölüm nadir görülür. Ölenler daha çok zayıf ve hastalıklı insanlardır. 

İnsanı akrep sokunca sokulan yer kızarır ve şişer. Ateş yükselir, kalb atışı yavaşlar, terleme ve sayıklama, solunum darlığı, çarpıntı ve kusma görülür. Akrep sokmasında ilk tedbir, sokulan yeri her iki tarafından sıkıca bağlamak ve yarayı çizerek emip tükürmektir. Yarayı her emişten sonra ağzı süt veya zeytinyağı ile yıkamalıdır. Emen kimsenin ağzında diş çürüğü, çatlak veya yara bulunmamalıdır. Aksi takdirde zehir buradan kana geçer. Sokulan yere amonyaklı bez koymalı ve acilen serum yaptırmalıdır.

İlk Reklam Şirketi


İlk Reklam Şirketi

Resmi kayıtlara göre, bilinen en eski reklam şirketi, 1786 yılında, Londra'da kuruldu. Şirketin sahibi William Tayler, özellikle yerel basında sayısız ilan yayınlattı. İlk ilan metinleri, genellikle "duyuru" biçimindeydi.

1809 yılından itibaren reklam ajansları, metinlerde vurucu sloganlara yöneldiler. Bu akımı ilk başlatan metin yazarı ise James White'ın reklam ajansında çalışan Charles Lamb oldu. Lamb'in yazdığı ilk orijinal reklam metninde, bir eşya piyangosunun tanıtımı yapılıyordu.

1880'lerden itibaren gazete ilanlarında, biçim olarak da yaratıcı zekanın ürünleri sergilenmeye başlandı. 1889'da İngiltere'de Thomas Smith, kurduğu reklam ajansını "yaratıcı metin ve mizanpaj kuruluşu" olarak tanımlıyordu. Amerika'da J. Ayer tarafından kurulan reklam ajansı, ilk metin yazarını 1892, ilk grafikeri ise 1898 yılında kadrosuna aldı.

Enteresan Bilgiler

-Yunuslar bir gözlü açık uyurlar.
-Develerin 3 tane kaşı vardır.
-Bir sineğin hızı saatte 8 km.dir.
-Zürafanın dili 35 cm. kadardır.
-Istakozların kanı mavi renktedir.
-Kelebekler ayaklarıyla tat alırlar.
-Fil zıplayamayan tek memelidir.
-Sığırların 4 tane midesi vardır.
-Kangurular geri-geri yürüyemezler.
-Kediler şeker tadını ayırt edemezler.
-Atlar 1 ay kadar ayakta kalabilirler.
-Fare, bir deveden bile daha uzun süre susuz kalabilir.
-Timsahlar dilini dışarı çıkaramazlar.
-Zebralar beyaz üzerine siyah çizgilidir.
-Baykuş mavi rengi görebilen tek kuştur.
-2600 kadar kurbağa cinsi var.
-Yetişkin bir ayı at kadar hızlı koşabilir.
-Sadece domuzlar güneşten yanabilir.
-Deniz kobrası dünyanın en zehirli yılanıdır.
-Bir karıncanın koku alma yeteneği en az bir köpeğinki kadar gelişmiştir.
-Hayvanların en büyüğü mavi balinadır. (uzunluğu 33 m., ağırlığı 190 t.)
-Kuşlara şimşek çarpmaz. Çünkü elektrik onların tüyünden geçemez.
-Sadece dişi sivrisinekler ısırır.
-Bir devekuşunun gözü beyninden büyüktür.
-Deve deniz suyu içebileceği gibi bir defada 250 litre su da içebilir.
-Bir insanın su ve yemek olmadan yaşayabildiği en uzun süre 18 gündür.
-Karınca kendi ağırlığının 50 katını taşıyabilir.
-Çekirgenin kulağı dizindedir.
-Yeryüzünün en sıcak yeri Afrika’da El-Ezize bölgesidir. (Gölgede 58 derece)
-Yeryüzünün en soğuk yeri Antarktika’da Vostok (Rusya) bölgesidir. (- 88.3 derece)
-Uzaya ilk defa 12.04.1961 tarihinde Yuri Gagarin uçtu.
-İlk defa aya 21.07.1969 tarihinde Neil Armstrong ayak bastı.
-Eski Roma’da şişeden hazırlanmış kaplar altın ve gümüşden daha değerli sayılırlardı.
-Dünyada en eski üniversitesi 989 yılındaki Mısır’ın El-Ezher üniversitesidir.
-Dünyanın en genç üniversite öğrencisi 11,5 yaşındaki Ganesh Sittampalam’dır.
-İlk yeraltı tünel 1 km. uzunluğunda olmuş ve bundan 4 bin yıl önce Irak’ta Fırat nehrinin altından geçmişdir.
-Paraguay dünyanın en yağışlı bölgesidir. Bölgede yağmur neredeyse ara vermez.
-Dünyada 2000 e yakın halk ve 3000 e yakın dil var.
-Tarih boyu yapılmış savaşların en uzunu İngiltere ile Fransa arasında olmuştur. Bu savaş 115 sene(1338-1453) sürmüştür.
-İnsanın saçında 102 bine yakın, derisinde ise 20 bine yakın kıl olur. Kıllar her gün 0.35-0.40 mm. uzar.
-İngiltereli Thomas Korne 207 sene yaşamıştır.
-Dünyanın en uzun ömürlü insanı Çin’de 253 sene yaşamıştır. (1680-1933)
-Güneş dünyadan 330,330 kat daha büyüktür.
-Bir köstebek sadece bir gecede 90 m. tünel kazabilir.
- Bir hamam böceği kafası koptuktan sonra açlıktan ölmeden 9 gün yasayabilir.
-Eski Mısırlılar taştan yapılmış yastıklarda uyurlardı.
-Bir hipopotam ağzını açarsa 120 cm boyunda bir insan onun içine rahatça sığabilir.
-Boğalar renk körüdür, bundan dolayı matadorun elindeki beze saldırırlar; rengi ne olursa olsun.
-Ortalama bir buzdağı 20,000,000 ton gelir.
-Zehirli oklu kurbağada 2,200 insanı öldürebilecek kadar zehir bulunur.
-İnsan vücudundaki en güçlü kas dildir.
-Hapşırdığımız zaman kalbimizde dahil olmak üzere bütün vücut fonksiyonlarımız bir an için durur.
-Gözleri açık tutarak hapşırmak imkansızdır.
-Kadınlar erkeklere oranla iki kat daha fazla göz kırparlar.
-Penguen yüzebilen ama uçamayan tek kuştur.
-Sadece insanlar ve yunuslar zevk için cinsel ilişkide bulunurlar.
-İnsan elinde, en yavaş uzayan tırnak baş parmakta,en hızlı uzayan tırnak ise orta parmaktadır.
-İnsanlar 200 milyon soluk alıp verme, 1 milyar kalp atışı, 300 milyon mide kasılması ve 20 milyar göz kırpması kadar yaşarlar.
-İnsanlar beyinlerinin %10’nu kullanırlar.
-Bir insan yedi dakika içerisinde uykuya dalar.
-Sıcak su soğuk sudan daha ağırdır.
-Yetişkin bir insan günde ortalama 23.000 kez nefes alır.
- Sarışınların esmerlere göre daha fazla sacı vardır.
-Soğan doğrarken sakız çiğnemek göz yaşarmasını önler